Türk Sanayicileri ve İş İnsanları DerneÄŸi (TÜSİAD) BaÅŸkanı Orhan Turan, derneÄŸin Yüksek İstiÅŸare Kurulu toplantısında konuÅŸtu.
Türkiye'nin ekonomi gündemine iliÅŸkin deÄŸerlendirmelerde bulunan Turan, enflasyon rakamlarıyla birlikte ülkedeki büyümeyi ele aldı.
İlk olarak enfllasyon rakamlarına deÄŸinen Turan, Merkez Bankası'nın faiz artışı yapmamasını eleÅŸtirdi. Daha sonra büyüme rakamları hakkında açıklama yapan Turan, “Büyüme kalkınma için tek başına yeterli olmuyor, hatta maalesef fakirleÅŸerek büyüyorsunuz.” diye konuÅŸtu.
TÜSİAD BaÅŸkanı'nın konuÅŸmasından satır baÅŸları ÅŸu ÅŸekilde;
"FakirleÅŸerek büyüyoruz"
Küresel koÅŸullar artık lehimize deÄŸil. Rekabetçi kur, yüksek ihracat ve cari fazla mantığıyla kurgulanan ama günümüz kalkınma anlayışı ve pratiÄŸiyle yeterince örtüÅŸmeyen politikalar kalkınma açısından istenilen sonuçları vermiyor. Büyüme kalkınma için tek başına yeterli olmuyor, hatta maalesef fakirleÅŸerek büyüyorsunuz.
Artık ucuz TL ve ucuz iÅŸ gücü ile ihracatta rekabet avantajı kazanma devri, yerini yüksek nitelikli iÅŸgücüyle ve teknolojiyle yüksek katma deÄŸer yaratmaya bıraktı.
Tüm dünya faiz artırıyor
İşte dünyada böylesi sert bir dönüÅŸüm yaÅŸanırken Türkiye'de bir türlü tam anlamıyla kontrol altına alamadığımız enflasyon, dünyada 1970'leri anımsatan enflasyonist baskının da etkisiyle üç rakamlı eÅŸiÄŸe doÄŸru hızla ilerliyor.
Enflasyonla mücadelede tüm dünya faizleri artırarak frene basmayı tercih ederken biz uzun süredir hem kurun yükselmesine ve hesap yapılamamasına yol açan hem de tasarruf sahiplerini cezalandıran bir para politikası izliyoruz.
Bundan dolayı vergi mükellefleri ve Hazine gereksiz bir yükü taşımak durumunda kalıyorlar. Akran ülkelerle kıyasladığımızda dünyada hem en yüksek enflasyona hem de son derece yüksek risk primine sahip ülke konumundayız. Nitekim bu hafta 19 yılın en yüksek CDS seviyesini de gördük.
"Sürdürülebilir bir politika deÄŸil"
Bunun sürdürülemez olduÄŸunu ve hızla rasyonel politikalara dönülmesi gerektiÄŸini düÅŸünüyoruz. İktisat bilimiyle ve tüm dünyadaki uygulamalarla çeliÅŸen bir yaklaşımı sürdürmemeliyiz. Akılcı, toplumsal aklı ve enerjiyi harekete geçirebilen, farklı kesimlerin katkı yapabilecekleri bir tartışma ortamında piyasa gerçekleriyle ve dünya pratiÄŸiyle uyumlu bir politika seti üzerinde uzlaÅŸabilmeliyiz.
Sorunlarımız yalnızca para politikasıyla, dizginlenemeyen enflasyonla sınırlı deÄŸil. Derin bir enerji krizinin de içindeyiz ve enerjide dışarıdaki fiyat artışları cari açığımızı artırırken, içeride özellikle sanayiye uygulanan rayiçler üretimi ve ihracatımızı olumsuz etkiliyor.
Türkiye ekonomisi, dünya hasılasından aldığı payı 2000'lerin başından 2013'e kadar yüzde 0,60'tan yüzde 1,24'e kadar yükseltmiÅŸken, bu pay son 7-8 yıldır hızla düÅŸerek yüzde 0,8'e kadar geriledi. Türkiye'nin potansiyeline sahip bir ülke için bu gerçekten kabul edilemeyecek bir durumdur.
"Gelirler eriyor"
İzlenen ekonomi politikalarının yarattığı koşullarda gelirler hızla eriyor.
Özellikle sabit gelirliler enflasyon baskısını en derinden hissediyor. Kentli, eÄŸitimli orta sınıfların gelirleri de erozyona uÄŸruyor. Unutmayalım ki, orta sınıfı güçlü olmayan bir ülkede demokrasi zayıflar. EÅŸitsiz gelir dağılımı demokratik sisteme yönelik inancı zedeler.
Bu baÄŸlamda ülkenin ekonomik durumu ve siyasi atmosferi nedeniyle bugüne dek görülmemiÅŸ bir ölçeÄŸe varan beyin göçünü bir kez daha gündeme getirmek zorundayım. Bu göçü durdurmak için atılacak adımların en baÅŸta gelen önceliklerimizden sayılması gerektiÄŸini düÅŸünüyoruz. Bu boyutlarda bir nitelikli insan kaybına tahammülümüz olmadığına inanıyoruz.
KüreselleÅŸmenin yeni bir versiyonuna geçiyoruz. Tedarik zincirlerinin kısaltılması baÄŸlamında bölgesel ekonomik kümelerin ve bunları örgütleyecek kurumların öne çıkacağı, göçmen meselesinin daha belirgin ÅŸekilde siyaseti etkileyeceÄŸi ve küresel güvenlik mimarisinin yeniden inÅŸa edileceÄŸi bir kurucu andayız."