İşin ilginç yanı soykırım iddiaları ile Türkiye’yi sıkıştıran da Ermenistan değil, başka devletlerdir. Aslında Ermenilere ne olduğu umurlarında bile değildir onların. Ama bir devlet politikaları vardır, sözde “soykırım” iddiaları da bu politikanın sağlam argümanlarından biridir.
Türkiye’yi uluslararası arenada zor durumda bırakacak bir koz sahibi olmak, iç politikada da güçlü lobilerden destek alabilmek için, geçmişte üzerlerine düşeni yapmışlardır. Yani para ise para, destek ise destekle Ermenileri koruyup kollamış, onları bir denge unsuru yapmayı başarmışlardır. Şimdi de bu çaba ve yatırımın meyvelerini toplama gayretindedirler.
İşin belki de en hayret verici tarafı da Ermenilere soykırım uygulamakla suçlanan Türkiye’nin, bunca yıldır sadece günü birlik tepkiler, anlık reflekslerle, bu salvoları savma çabasına devam etmesidir.
Bugün de aynı süreci bir kere daha yaşıyoruz. Fransa’da seçim var. Cumhurbaşkanı Sarkozy Ermeni lobilerinden ve halkın sol kesiminden oy alabilmek için elindeki kozu oynuyor. “Soykırım yok demeyi yasaklayacağım” diyor.
Biz de karşı atağa geçiyoruz. Fransa’nın Cezayir’de yaptıklarını gündeme getirir, sömürgeciliğini anlatırız” diyoruz. Anlatırız da… Peki dinleyen olur mu?
Türkiye’nin Fransa’yı bu girişiminden ötürü pişman edecek akıllı bir dış politikası olsaydı muhtemelen söylediklerimiz uluslararası alanda bir dalgalanma oluştururdu.
Mesela İngiltere ya da milyonlarca Türk’ün yaşadığı Almanya bizim anlattıklarımıza hak verir, “Fransa Türkiye’ye şantaj yapacağına önce kendi cinayetleriyle yüzleşsin” derlerdi.
Dünya’da hiçbir devletin görmezden gelemediği ABD kaşlarını çatar, “dost ve müttefikimiz olan Türkiye’ye karşı haksızlık edilmektedir, Fransa bu yanlışta ısrar etmemelidir” diyebilirdi.
Geçmişte demediler, şimdi de demiyorlar. Hatta Türkiye’nin “Türk ve Ermeni tarihçilerden oluşan bir ekip kuralım, gerçekler ortaya çıksın” teklifini bile görmezden geliyorlar.
Peki onlar Ermenileri Türkiye’nin boynuna bir vebal gibi sararken bizim yöneticilerimiz ne yaptılar? Mesela Fransa’ya tepki açıklamalarında ilk akıllarına gelen Cezayir’le ilgili, bugüne kadar sistemli bir strateji izlediler mi? Fransa’nın Ermenilere yaptığı gibi, Cezayirlilere yurt içinde ya da yurt dışında kucak açıp destekledik mi?
Fransa’ya gelip gittiğimizden çok Cezayir’le diplomatik ilişki kurduk mu? Bir Cezayir Soykırım anıtı diktik mi mesela? İstihbarat örgütlerimiz Fransa’da, İngiltere’de ya da Avrupa’nın herhangi bir şehrinde yaşayan Cezayirlileri harekete geçirecek bir örgütlenme yaptı da bizim mi haberimiz yok? Ha deyince Cezayir asıllı Fransızlar yeri yerinden mi oynatacak? Biz de sonuna kadar onların arkasında mı duracağız?
Mavi Marmara’da gördük ve yaşadık aynısını. Haklılığımızı anlattık, dünya da dinledi. Ama BM’de hakkın sahibine teslim edileceği gün Türkiye yapayalnızdı. Anlattıklarımızla kaldık, sonra dönüp cenazelerimize ağladık
Anladık ki dış politikada işler haklı ya da haksız olmaya göre yürümüyor. Dünya’da bütün devletler kendi çıkar dengesini gözetiyor ve ne yazık ki bugün sebep ne olursa olsun Ermeni lobileri Türkiye’ye tercih ediliyor.
Türkiye’de herkesin ağzında bir söz var. Diyoruz ki Fransa kendi topuğuna sıkıyor. Doğru olabilir… Bundan sonra Fransa ile bütün köprüleri atar kendi vücudumuzun bazı parçalarından da vazgeçerek Sarkozy’ye haddini bildiririz.
Ama bir hakikat var ki Fransa kendi topuğuna sıkmadan önce o silahı Türkiye’ye çevirme cüret ve cesaretini gösterdi. Bu bile dış politikada Türkiye’nin sağlam bir zeminde yürümediğinin göstergesi değil mi?